Japonya’da 8,9 Deprem ve Tsunami (11.03.2011 Cuma)

Japonya’da 8,9 büyüklüğünde deprem meydana geldi. Deprem ve ardından oluşan tsunamide binlerce kişinin öldüğü, çok sayıda  kişinin de kayıp olduğu bildirildi. Fukuşima nükleer santralinde yükselen basıncı azaltmak için radyoaktif buhar salınacağı açıklandı.

8,9’luk depremin ardından dünyanın birçok bölgesi sallandı. Kırmızı bölgeler depremin yoğun olduğu yerleri gösteriyor

TOKYO – Japonya’da, 8,9 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. Türkiye saati ile sabah 07.46’da meydana gelen depremin yerin 24 km. altında meydana geldiği ve merkez üssünün Tokyo’nun 380 km kuzeydoğusu olduğu açıklandı. Yaklaşık 2 bin 100 km. uzunluğundaki sahil şeridi üzerindeki onlarca şehir depremden etkilendi.

En büyük hasarsa kuzeydoğudaki Miyagi bölgesi ve özellikle Sendai kentinde yaşandı. Sendai,  10 metre büyüklüğe varan dalgaların altında kalırken, dalgalar çekilince plajda yaklaşık 300 kişinin cesedine ulaşıldı. Kentte şimdiye dek 60-70 bin kişi tahliye edildi. Afette ayrıca 110 kişinin daha öldüğünü belirten yetkililer, 544 kişinin de yaralandığını söyledi.

Miyagi bölgesinde deprem ve tsunaminin ardından şimdi de geniş çaplı yangınlar yaşanıyor. Özellikle hava karardıktan sonra yangınların büyüklüğü gözler önüne serildi.

GEMİLER DALGALARA KAPILDI
Reuters haber ajansı en az 100 kişiyi taşıyan bir geminin ülkenin kuzeydoğusunda tsunami sularına kapıldığını açıkladı. AP haber ajansı da Japon sahil güvenliğinin içinde 80 kişinin bulunduğu bir gemiyi aradığını duyurdu.

Pasifik Okyanusu’na kıyısı olan ülkelerde de tsunami alarmı verildi.

‘RADYOAKTİF BUHAR BIRAKILACAK’
Deprem nükleer santralleri de tehdit ediyor. Japonya’yı sarsan depremde soğutma sisteminde hasar meydana gelen Fukuşima nükleer santralinin 1 nolu reaktöründeki basıncın yükseldiği bildirildi.

Japonya’nın Nükleer Güvenlik Ajansı, Fukuşima’nın 1 numaralı reaktöründeki basıncın normal seviyenin 1,5 katına çıktığını açıkladı.

Basıncı azaltmak için bir miktar radyoaktif buharın salınacağını belirten ajans yetkilileri, buharın içindeki radyoaktif elementlerin doğayı ve insan sağlığını etkilemeyeceğini de kaydetti.

Japonya’yı vuran 8,9 büyüklüğündeki depremin ardından, hükümet Fukuşima’daki nükleer santralin soğutma sisteminde arıza oluştuğunu ilan etmiş ve binlerce kişinin bölgeden tahliye edilmesi emri verilmişti.

Dünya Nükleer Birliği, nükleer santraldeki durumun kontrol altında olduğunun anlaşıldığını belirtirken, ABD de santrale soğutma malzemeleri gönderdiğini açıklamıştı.

Haber Kaynağı:http://www.ntvmsnbc.com/id/25191185/

Myanmar’da Resmi Ölü Sayısı : 77,738 kişi

Myanmar’da resmi ölü : 77,738 kişi 17 Mayıs 2008, 15:00
DA1117812974124580B0E40Ar

Güney Asya ülkesi Burma’yı vuran Nergis kasırgasında ölü sayısı 4 bine ulaşırken, kayıp sayısı da 3 bin olarak açıklandı.

Askeri rejim altında yönetilen Burma’nın güneyini geçen cumartesi günü vuran Nergis kasırgası sonucunda 3 bin 969 kişi yaşamını yitirdi. Devlet televizyonu yaralı sayısını 41 olarak açıklarken yaklaşık 3 bin kişinin de kayıp olduğunu duyurdu.

Daha önceki açıklamalarda yetkililer ölü sayısını 351 olarak belirtmişlerdi. Yetkililer ülkenin pirinç ambarı olarak bilinen Irrawaddy deltasındaki köylere ulaşılamadığını ve ölü sayısının yükselmesinden endişe ettiklerini vurgulamışlardı.

Ülkenin başkenti Yangon’da da birçok binanın çatısı uçtu ve büyük ölçüde maddi hasar meydana geldiği vurgulandı. Öte yandan felaket bölgesine yardım ekipleri gıda ve giyecek göndermek için harekete geçerken, başkent Yangon’da özelikle pirinç ve yiyecek fiyatlarında önemli artış olduğu belirtildi.

           Bağımsız uzmanlara göre ölü ve kayıp sayısı 200 bine ulaşabilir.Myanmar’da meydana gelen kasırgada ölenlerin sayısı resmi rakamlara göre 77 bin 738′e yükseldi.

Kızılhaç ise sayının 128 bine ulaşabileceğini öne sürüyor.Devlet televizyonu felaket sonrası 55 bin 917 kişinin de kayıp olduğunu bildirdi.

Bağımsız uzmanlar ise gerçek rakamın bunun çok çok üstünde olduğunu, ölü ve kayıp sayısının 200 bine ulaşabileceğini vurguluyor.

Myanmar’da 2.5 milyon kişinin etkilendiği kasırga sonrasında, şimdi de şiddetli yağışlar bölgede zorlukla yürütülen yardım çalışmalarını olumsuz etkiliyor.

Yağışların, salgın hastalık tehditi bulunan bölgede, kayıpları daha da artırabileceği belirtiliyor

Bingöl Depremi( 1 Mayıs 2003)

foto-1_1foto-10_10foto-11_11foto-17_17foto-19_19foto-2_2foto-20_20foto-21_21foto-22_22foto-23_23foto-25_25foto-26_26foto-3_3Fotolar-24_24Fotolar-27_27Fotolar-28_28Fotolar-29_29tr-faylar
 
 
Not: Lütfen resimlerin gerçek boyutu için, resimlerin üzerine tıklayın!
  Sağ Yönlü Doğrultu Atımlı Aktif Faylar: Bölgedeki çapraz fay sistemi içerisinde KB-GD uzanımlı olanlar sağ yönlü doğrultu atımlıdır. Depremin dış merkez üstü bölgesinde bu doğrultuda iki fay zonu bulunmaktadır (Şekil 5). Bunlardan Bingöl-Karakoçan fay zonu yaklaşık 40 km uzunluğundadır (Şaroğlu ve diğerleri, 1987). Bu fay zonu iki alt segmentten oluşur. Karakoçan kuzeyindeki batı segmenti K70°B doğrultulu olup 20 km uzunluğundadır. Batıdaki devamlılığı ayrıntılı incelenmemiş olan bu segment tek bir faydan oluşur ve sağ yönlü doğrultu atım morfolojisi belirgindir. Bingöl kenti içerisinden geçen doğu segmeti ise K50°B doğrultulu olup 12 km uzunluğundadır. Bu kesiminde fay birbirine paralel iki çizgisellik şeklinde izlenir (Şaroğlu ve diğerleri, 1987). Bingöl-Karakoçan fay zonunun bu iki segmenti arasında yaklaşık 6 km’lik bir boşluk mevcuttur ve bu alandan KD-GB doğrultulu Çevrimpınar fayı geçmektedir (Şekil 5). Bingöl-Karakoçan fay zonuna paralel olarak uzanan Sudüğünü fay zonu ise yaklaşık 20 km uzunluğundadır. K60°B genel doğrultusunda uzanan bu fay zonu 5 km genişlikte, birbirine paralel ve uzunlukları 4-10 km arasında değişen, sağ yönlü doğrultu atımlı beş alt faydan oluşur. Bunlardan Sudüğünü ile Göltepe köyleri arasında uzanan üç fay morfolojide çok belirgindir. Zon içerisinde en uzun olan fay batı ucunda çizgiselliğe dönüşerek Sancak-Uzunpınar fayının güney ucunda son bulmaktadır.

Depremin Kaynağı: Yukarıda tanımlanan faylar boyunca ayrıntılı inceleme yapılmış ancak deprem sırasında yüzey faylanmasına yorumlanabilecek deformasyonlar gelişmediği gözlemlenmiştir. Bu nedenle saha gözlemlerine dayanılarak 1 Mayıs 2003 Bingöl depreminin bölgede yukarıda belirtilen hangi faydan kaynaklandığı konusunda yorum yapılamamaktadır. Fay düzlemi çözümleri depremin doğrultu atımlı faylanmayla oluştuğunu göstermektedir (Şekil 2). Bununla birlikte Harvard ve Kandilli Rasathanesinin fay düzlemi çözümleri, kırılmanın 22-28°’lik normal faylanma bileşeni olabileceğine işaret etmektedir. Bu çözümlerden elde edilmiş olan 1. ve 2. düzlem doğrultuları Şekil 5’te verilen aktif fay haritasındaki KD-GB ve KB-GD uzanımlı çapraz fayların uzanımına uygundur. Aletsel hata payları gözardı edilirse, çeşitli kuruluşlarca önerilen ana şok lokasyonları ve artçı şokların yoğun kümelenmesi sol yönlü doğrultu atımlı Kilise dere ve Çevrimpınar fayları ile sağ yönlü doğrultu atımlı Sudüğünü fay zonunun oluşturduğu üçlü kesişme yöresinde odaklanmaktadır (Şekil 6

). Kandilli, USGS ve ETHZ’nin fay düzlemi çözümlerinde verilen 1. düzlem doğrultuları, uzunluğu 15 km olan Kilise dere fayı ve 20 km olan Çevrimpınar fayının haritalanmış doğrultusu ile uyumludur. Harvard’ın 1., Kandilli, USGS ve ETHZ’nin 2. düzlem doğrultuları ise batı ucundaki çizgiselliği de dahil edildiğinde toplam uzunluğu 20 km’ye ulaşan Sudüğünü fay zonuna uyumluluk gösterir (Şekil 2,6). Ana şoka ilişkin fay düzlemi çözümlerindeki iki olasılıkta; KB doğrultulu düzlem esas alındığında depremin sağ yönlü bir faylanma sonucu geliştiği ve bununda olasılıkla Sudüğünü fayından, KD doğrultulu düzlem esas alındığında ise faylanmanın sol yönlü Kilise dere veya Çevrimpınar fayından kaynaklanmış olduğu tartışılabilir.

Bingöl-Karlıova-Erzincan üçgenini sınırlandıran KAF ve DAF’nın belirli segmentlerinde son yüzyılda meydana gelen depremlerle deformasyon enerjisi boşalımı gerçekleşmiştir. DAF’nın Karlıova ve Göynük çayı segmentlerinde sırasıyla 1866 ve 1971 depremleri oluşmuştur. Bu fayın Bingöl güneyindeki kesimi olan Genç fayında ise son 100-150 yıldır yüzey yırtılması ile sonuçlanmış büyük deprem bilinmemektedir. Kuzey Anadolu fayında ise son yüzyılda Yedisu doğusundaki Elmalı bendinde 1949 (Ms 6.9), Kargapazarı segmentinde ise 1966 (Ms:6.9) Varto depremleri meydana gelmiştir. 1992 Erzincan depremi ise bu fayın Yedisu segmenti batısına rastlayan Erzincan havzası doğusunda gerçekleşmiştir.

Bu seri depremlerin arasında kalan Yedisu segmentinde ise en son büyük deprem 1784 te meydana gelmiştir. Kuzey Anadolu fayında MTA – Japon Jeolojik Araştırma Kurumu (GSJ) ortaklığında yapılan paleosismoloji çalışmaları, fay boyunca aynı segment üzerinde yüzey yırtılmasıyla sonuçlanan büyük depremlerin ortalama 250-400 yılda bir tekrarlandığına yorumlanabilmektedir. Dolayısıyla KAF üzerinde 65 km uzunluğundaki Yedisu segmenti boyunca bir sismik boşluktan bahsedilebilmektedir (Barka ve diğerleri, 1988).

Bingöl-Karlıova-Erzincan üçgeninin içerisinde ise son yüzyılda orta büyüklükte depremler gelişmiştir. 3 Şubat 2003 Pülümür depremi (Mw: 6.1) bunların en sonuncusudur. 1 Mayıs 2003 depremi, söz konusu bu üçgenin 1971 Bingöl depremi ile Pülümür depremi arasında kalan çapraz fay sistemi içerisinde gelişmiştir. Depremin meydana gelmesinde bu iki depremden kaynaklanmış tetiklenme olup olmadığı konusunda veri yoktur. Ancak, bu üçgen içerisindeki tektonik deformasyon yoğunluğu dikkate alındığında özellikle birbirinin çaprazı (conjugate) niteliğinde olan bu fay sistemlerinde meydana gelen büyük bir depremin eşlenik çapraz fayları etkileyerek tetiklemesi ve yeni depremlere yol açması kinematik açıdan olağandır. Herhangi bir deprem sonrasında, kaynak faydaki deformasyon enerjisinin boşaldığı dolayısıyla belirli bir süre aynı fay üzerinde büyük depremlerin meydana gelmeyeceği kabul edilir. Ancak, yukarıda belirtilen fay paterni ve bölgesel anlamda gerçekleşen son depremlerle Bingöl-Karlıova-Erzincan üçgeni içerisinde, üzerinde deprem meydana gelmemiş olan aktif fayların, uzunluklarıyla orantılı büyüklükte yeni depremler üretmesi beklenmektedir. Bu yaklaşım doğrultusunda üçgen içerisinde eldeki bilgilere göre bilinen, KAF’nın Yedisu segmenti, DAF’nın Genç segmenti, Ovacık fayı, Sancak-Uzunpınar ve Bingöl-Karlıova fay zonları Bölgede olası yeni deprem kaynakları olarak değerlendirilebilir. Uzunlukları nedeniyle bu faylardan kaynaklanabilecek deprem büyüklükleri 6’dan büyük olabilecektir.

3.3- DEPREMDE GELİŞMİŞ KÜTLE HAREKETLERİ VE ZEMİN DEFORMASYONLARI

1 Mayıs 2003 Bingöl depreminde yaygın olarak kaya düşmesi, moloz akması, kayma ve eski heyelanlarda tetiklenme ile bazı alanlarda yanal yayılma türünden kütle hareketleri gelişmiştir. Ayrıca, bazı yapay dolgu zeminlerde gerilme çatlaklarının geliştiği gözlenmiştir. Araştırmada depremde gelişmiş olan kütle hareketleri ve zemin deformasyonlarına ilişkin tüm afet bölgesini kapsayan özel bir çalışma yapılmamış, bu konuda deprem fayını araştırma esnasındaki çalışmalarda elde edinilen bilgilerle yetinilmiştir.

Depremde sayısal olarak en fazla gelişen kütle hareketinin kaya düşmesi ve moloz akmaları olduğu gözlenmiştir. Kaya düşmeleri özellikle andezit ve bazalt gibi lavların yüzeylediği ve kornişler oluşturduğu yamaç zonlarında yaygın olarak gelişmiştir. Bazı alanlarda yuvarlanan kaya bloklarının çapları 2 metreyi bulmaktadır (Foto 9). İnceleme yapılan alanlar içerisinde kaya düşmeleri yaygın olarak Oğuldere köyü yöresinde Kilise dere, Bingöl batısında Bayram çayı vadisi yamaçları, Göynük çayı vadisinin bazı kesimleri ile bu akarsuya batıdan birleşen yan kol vadileri ve Bingöl kenti kuzeyindeki Gölyaka köyü yöresindeki dik eğimli yamaçlarda gözlenmiştir. Kaya düşmelerinin gelişmiş olduğu yamaç eteklerinde eski depremlerde gelişmiş blok ve taş dizilimleri bölgede meydana gelmiş eski depremlerin paleosismolojik kanıtları olarak değerlendirilebilir. Kuru moloz akmalarına ise daha çok Göynük Çayı vadisinin dik yamaçları ile Sancak beldesi yöresindeki yol yarmalarında rastlanmıştır (Foto 10,11

).

Deprem esnasında bölgede irili ufaklı çok sayıda küçük çaplı heyelan gelişmiş, büyük çaplı bazı eski heyelanlarda ise tetiklenmeler izlenmiştir. İnceleme bölgesinde küçük çaplı heyelanlar yaygın olarak, depremin ana şokunun yer aldığı Sancak yöresinde, volkanik tüf ve kırıntılı kaya birimlerinin yüzeylediği dik yamaç zonları ve yol yarmaları ile içerisinden Bingöl-Karlıova karayolunun geçtiği Göynük Çayı vadisinde izlenmiştir. Bu vadi boyunca, özellikle vadi tabanına yakın dik eğimli yamaçlarda çok sayıda heyelan geliştiği görülmüştür. Bu karayolunun, Çobantaşı köyü, Soğuksu Mahallesi kesiminde iki alanda depremde gelişmiş heyelandan etkilendiği gözlenmiştir (Foto 12,13). Bingöl kenti kuzeyinde İçpınar, Göltepesi, Çukurca, Çiçekdere köylerinin yerleşmiş olduğu dağ eteği boyunca gözlenen büyük boyutlu eski heyelan kütlelerinde depremin tetiklemesi sonucu gelişmiş çok sayıda gerilme çatlaklarına rastlanmıştır (Foto 14

).

Sancak beldesi, Oğuldere köyü, Hano çayırı mevkiinde sıvılaşma sonucu gelişmiş yanal yayılma malzemesi suyun etkisiyle yaklaşık 700-800 metre uzunluğunda bir çamur akmasının gelişmesine neden olmuştur (Foto 15,16

). Buradaki yanal yayılma kaolinize olmuş beyaz renkli riyolitik tüfler ile bunun üzerinde yer alan ve 3°-10° arasında topografik yüzey eğimi olan kum ve siltten oluşan alüvyon dokanağında gelişmiştir.

Göynük Çayı vadisinin Ilıcalar beldesi ile güneyindeki Beyaztoprak mahallesi arasında kalan kesiminde, vadinin doğu yamacında yer alan sulama kanalı boyunca uzanan dolgu yolun yaklaşık 3 km uzunluğundaki kesiminde deprem nedeniyle gerilme çatlakları şeklinde gelişmiş yüzey deformasyonu izlenmiştir. 1971 Bingöl depremi yüzey kırığının gelişmiş olduğu DAF zonunda, aralıklı olarak izlenen bu çatlakların bazı kesimlerde 100 metreye varan uzunluklarda süreklilik sunduğu gözlenmiştir (Foto 17,18

).

Depremde sıvılaşma gelişmiş olma olasılığı bulunan Bingöl ovasındaki Bayram ve Göynük çayları taşkın ovasında arazi koşullarının uygun olmaması nedeniyle gözlem yapılamamıştır.

– HASAR DAĞILIMINDA JEOLOJİK YAPININ ETKİSİ

1 Mayıs 2003 Bingöl depreminde meydana gelen hasarlar, yapı türü farklılığı nedeniyle Bingöl kent merkezi ve kırsal alan olmak üzere iki kategoride incelenebilir. Araştırma esnasında edinilen ancak resmi olmayan bilgilere göre Bingöl kentinde 8 bina tamamen yıkılmış, çok sayıda bina ise ağır ve orta hasar görmüştür (Foto 19,20, 21). Kentin eski bölümleri Bingöl ve Bayram çaylarının Bingöl ovasına açıldıkları alanlarda gelişmiş Pleyistosen yaşlı alüvyon yelpazesi çökelleri üzerinde, doğuya doğru olan yeni yapılaşma alanları ise akarsu taraçası çökelleri üzerine kurulmuştur. Kentin kurulu olduğu yelpazelerin yüzeyleri akarsular tarafından yarılmıştır. Yelpaze çökelleri iri çakıl, çakıl ve siltten oluşur. Ovaya yakın kesimlerdeki akarsu taraçaları ise kanal malzemesi olan tutturulmamış çakıl, kum ve siltten oluşur. Kent yerleşmesinin bulunduğu alandaki kaya türlerinin mühendislik özelliklerine ilişkin araştırmalar bu çalışmanın kapsamı dışındadır. Dolayısıyla, kentte meydana gelen hasarda zemin özelliklerinin etkisine ilişkin bir değerlendirme yapılamamaktadır. Ancak genel bir yaklaşım çerçevesinde, kent yerleşimi bütününde kaya türü özelliklerinin doğudan batıya yani, ova yönüne doğru gidildiğinde göreli olarak çakıl boyutundan daha ince taneli sedimentlere doğru genel bir değişim gösterdiğinden bahsedilebilir. Yeraltı suyu seviyesinin de ova kesiminde yüzeye daha yakın olduğu tahmin edilmektedir. Bingöl İl Bayındırlık ve İskan Müdürlüğü’nde kurulu olan Afet İşleri Genel Müdürlüğü’nün ivme ölçer kayıtlarında yer ivmesi değerleri kuzey-güney doğrultusunda 545.5 mili g, doğu-batı doğrultusunda 276.8 mili g ve düşey doğrultuda da 472.3 mili g olarak ölçülmüştür (http/www.deprem.gov.tr). Zemin özelliklerinin depremde ölçülen yer ivmesi üzerinde büyütme etkisinin olup olmadığı yapılacak olan ayrıntılı incelemelerle ortaya konabilecektir.

Tamamen yıkılmış binalar dışında kent içerisinde orta ve ağır hasarlı binaların dağılımı konusunda bilgi edinilememiştir. Dolayısıyla, hasar dağılımında kaya türü değişimlerinin etkisi olup olmadığı konusunda eldeki verilerle yorum yapılamamaktadır. Depremde en fazla can kaybının meydana geldiği Çeltiksuyu Yatılı İlköğretim Bölge Okulu ise Göynük Çayı’nın sekisi üzerinde inşaa edilmiştir. Okulun bulunduğu bina, bu sekiyi oluşturan taşkın ovası çökellerinden oluşan bir zemin üzerinde bulunmaktadır. Bu eğitim kompleksinde yıkılan Pansiyon binası ve giriş katı üzerine çökmüş olan okul binası betonundaki agrega malzemesi içerisinde çapları bazen 15-20 cm’ye ulaşan, yuvarlak akarsu çakıllarının varlığı gözlenmiştir. Konunun uzmanı olunmamasına rağmen bu eğitim kompleksindeki hasarın zeminden çok yapı kusurundan kaynaklandığı söylenebilmektedir (Foto 22, 23,24

).

Kırsal kesimdeki köylerde daha çok toprak çamuru ile yapılmış taş yığma binalarda hasar oluştuğu gözlenmiştir (Foto 25,26,27). Kırsal kesimdeki hasarlarda dikkati çeken diğer bir özellik de, tıpkı Bingöl kentinde olduğu gibi okul binalarının çoğunluğunun yıkılmış yada ağır hasarlı olmasıdır (Foto 28). Heyelan kütleleri üzerinde bulunanlar hariç kırsal kesimde en fazla yapı hasarının depremin merkez üstü olan Bingöl-Sancak arasındaki köylerde meydana geldiği görülmüştür. Göynük vadisi, Bingöl kuzeyindeki dağ eteğinde bulunan İçpınar, Göltepe ve Çiçekdere köylerindeki hasarda heyelan tetiklenmelerinin önemli rol oynadığı sonucuna varılmıştır. Depremde gelişmiş veya tetiklenmiş olan heyelanlar Göynük vadisinden geçen Bingöl-Karlıova yolunun Çobantaşı kesiminde bazı deformasyonlar ve göçmelere yol açmıştır. Ayrıca Yolçatı-Sancak yolunun yaklaşık 7. km si ile Ortaçanak köyü yöresindeki köy yollarının bazı kesimlerinin depremde gelişmiş olan küçük çaplı heyelan ve moloz akmalarından etkilendiği görülmüştür.

Yukarıda belirtilen aktif faylar nedeniyle Bingöl-Karlıova-Erzincan üçgeni Türkiye’de yıkıcı deprem aktivitesinin en yoğun olduğu bölgelerden biridir. Gerek tarihsel, gerekse son yüzyıldaki aletsel kayıtlar bu faylar boyunca çok sayıda yıkıcı depremin geliştiğini gösterir (Şekil 3). Son yüzyılda KAF’nın Erzincan-Varto arasında kalan kesiminde can kaybı ile sonuçlanan, yıkıcı özellikteki 17 Ağustos 1949 Elmalıdere (Ms:6.9), 19 Ağustos 1966 Varto (Ms: 6.8), 26 Temmuz 1967 Pülümür-Kiğı (Ms:6.0) depremleri meydana gelmiştir (Ambraseys, 1988). KAF boyunca, bölgede meydana gelen en son yıkıcı deprem ise 13 Mart 1992 tarihindeki Ms: 6.8 büyüklüğündeki Erzincan depremidir. DAF’nın Bingöl-Karlıova arasında kalan kesiminde ise 22 Mayıs 1971 Bingöl depremi (Ms: 6.8) meydana gelmiştir. Bu iki ana fay arasında kalan Bingöl-Karlıova- Erzincan üçgeni içerisindeki aktif faylar boyunca son yüzyılda can ve mal kaybına da neden olan orta büyüklükteki depremlerin meydana geldiği bilinmektedir (Şekil 3). Bunlar, 7 Temmuz 1957 Kiğı (Ms: 5.1), 24 Nisan 1968 Çan (Kiğı) (Ms: 5.1), 5 Aralık 1995 Kiğı (Ms:5.7) ve 3 Şubat 2003 Pülümür (Mw: 6.1) depremleridir. Aletsel veriler ve bu araştırmada toplanan saha bulguları 1 Mayıs 2003 Bingöl depreminin de DAF ve KAF arasındaki bu üçgen içerisinde gelişen orta büyüklükte bir deprem olduğunu göstermektedir.

4. SONUÇ VE ÖNERİLER

Bingöl ilinin de yer aldığı Bingöl-Karlıova-Erzincan üçgeni aktif tektonik konumu nedeniyle ülkede depremlerin çok sık meydana geldiği bir bölgedir. Son yüzyılda bu üçgeni sınırlandıran KAF ve DAF boyunca ve üçgen içerisindeki faylarda çok sayıda yıkıcı deprem meydana gelmiştir. Kaba bir genellemeyle DAF ve KAF boyunca gelişen depremlerin, üçgenin içerisindeki faylardan kaynaklanan depremlerden daha büyük magnitüdte olduğu yorumlanabilir. Üçgen içerisindeki faylar boyunca orta büyüklükte depremlerin geliştiği dikkati çekmektedir. 1 Mayıs 2003 Bingöl depremi de (Mw: 6.4) üçgen içerisinde gerçekleşen orta büyüklükte bir depremdir. Bu son deprem Bingöl batısında, birbirine çapraz uzanan sağ ve sol yönlü doğrultu atımlı fayların yoğun olduğu Bingöl-Sancak arasındaki bir bölgeden kaynaklanmıştır. Ana şokun yer aldığı ve artçı kümelenmesinin yoğunlaştığı bu bölgede sol yönlü Kilise dere, Çevrimpınar fayları ile sağ yönlü doğrultu atımlı Sudüğünü fay zonu yer alır. Depremin ana şokuna ilişkin fay düzlemi çözümleri faylanmanın doğrultu atımlı olduğunu göstermektedir. Yüzey kırığı oluşmamış olması nedeniyle depremin ana şok lokasyonu yakın çevresinde yer alan faylardan hangisi üzerinde gerçekleştiği ve kırılmanın niteliği konusunda yorum yapılamamaktadır.

Depremin meydana geldiği bölge yakın çevresinde çok sayıda aktif fay bulunmaktadır. Ana şok dış merkezi çevresindeki faylar dışında Sancak-Uzunpınar fayı, Bingöl-Karakoçan fayı ve güneyde DAF’nın bir segmenti olan Genç Fayı ve detay haritalaması yapılamamış olan Gökdere bindirmesi bunların en önemlileridir. Bu faylar üzerinde son yüzyılda yüzey kırılmasıyla sonuçlanan depremlerin meydana gelmediği bilinmektedir. Ayrıca, Kuzey Anadolu Fayı’nın son 220 yıldır büyük deprem üretmemiş Yedisu segmenti de bölgeye çok yakındır. Uzunlukları 25 ile 50 km arasında değişen bu faylar bölgede magnitüdü 6 veya daha büyük depremlere yol açabilecek büyüklükte olan aktif tektonik yapılardır. Son depremin, yakın çevredeki bu fayları tetikleyerek bölgede yeni bir depreme yol açması olasıdır. Bingöl kentinin bu faylara olan uzaklığı birkaç km ile 50 km arasında değişmektedir. Dolayısıyla, gerek Bingöl kenti, gerekse bu faylar çevresindeki belde ve köy yerleşmelerinin 1 Mayıs 2003 depremi sonrasında da bu faylardan kaynaklanabilecek olası depremlerin tehlikesi altında olduğu söylenebilir.

Ölümle sonuçlanan hasarların geliştiği Bingöl kenti Kuvaterner yaşlı eski ve yeni alüvyon zeminler üzerinde kuruludur. Depremde gelişmiş zemin davranışları konusunda kent yerleşmesinde gözlem yapılamamıştır. Ancak yüksek yer ivmesi değerlerinin ölçülmüş olması depremde Bingöl kenti yerleşiminde litolojik özelliklere bağlı zemin büyütmesi ihtimalini düşündürmektedir. Bu nedenle, depremde gelişmiş hasar ile zemin özellikleri arasındaki ilişkilerin ortaya konulması amacıyla ayrıntılı zemin mühendislik araştırmalarına gerek vardır. Bu çalışmalardan elde edilecek sonuçlar kentin yeniden imarı ve onarımında temel veri kaynaklarından biri olarak değerlendirilmelidir.

Kırsal kesimdeki bazı hasarlarda depremde birlikte gelişen veya eski heyelan kütlelerinin depremle tetiklenerek reaktivite kazanmış olmasının rol oynadığı gözlenmiştir. Kaya türü özellikleri ve morfolojisi nedeniyle bölgede heyelanlar çok yaygındır ve bazı köyler heyelan kütleleri üzerinde bulunmaktadır. Bu nedenle, gerek olası depremler açısından, gerekse normal süreçler açısından bölgedeki heyelanların ayrıntılı haritalanarak yerleşme ve ulaşım altyapısında yarattıkları risklerin ortaya konulması gerekmektedir.

Doğal yapısı nedeniyle deprem sonrasında Bingöl kentinin yeniden yapılandırılmasına yönelik planlama ve uygulama çalışmalarında bazı jeolojik problemlerle karşılaşılması olağandır. Kent ve alternatif yerleşme veya kentsel gelişme alanları genelde Kuvaterner yaşlı gevşek alüvyon düzlükleri ile çevredeki yamaç zonlarında bulunmaktadır. Alüvyon düzlükleri genelde gevşek zemin özelliğindedir. Hava fotoğraflarında yapılan ön değerlendirmeler, Bayram ve Göynük Çayları boyunca geniş bir taşkın yatağı bulunduğunu göstermektedir. Çevredeki dağ eteklerinin bazı kısımları ise heyelanlar nedeniyle duraysızlık problemi içermektedir. Tüm bu özellikleri nedeniyle Bingöl kentinin deprem sonrasında yeniden yapılandırılması sürecinde, yer seçimi ve kentsel gelişme alanlarının planlaması çalışmalarına esas olmak üzere öncelikle kent yakın çevresinin “Temel Yerbilim Haritaları” ile “Doğal Afet Tehlike Haritaları”nın hazırlanması ve yer seçiminin bu verilere dayandırılması, belirlenebilecek alternatif alanlarda ise yapılacak olan ayrıntılı zemin etüdü çalışmaları esas alınarak İmar Uygulama Planlarının üretilmesi gereklidir. Deprem tehlikesi yüksek olan tüm çağdaş ülkelerde uyulan bu yöntemin uygulanması ile deprem tehlikesi her zaman gündemde olan Bingöl kentinin gelecekteki depremleri daha az can ve mal kaybı ile atlatması mümkün olabilecektir